Hz. Safvan Bin Muattal ve Adıyaman Bölgesinin İslamlaşması

Cezire bölgesi ve çevresi, İslam tarihinde Müslümanların sulh ile fethettikleri yerlerin başında gelir. Tarihi kaynaklar bölgenin sulh ile fethedildiği hususunda birleşmektedirler. Bunların başında ilk el kaynaklarımızdan olan Belazuri gelir ki aynen şu ifadeyi kullanmaktadır: “Cezire Bölgesi genellikle şehirleri sulhen, ele geçirilmiştir.”


Mesele bu kadar açık iken, tarihi belge ve bilgilere dayanmayan, objektif olmayan yaklaşımlarla, Müslümanların bölgedeki fetih şeklini "katliam" olarak takdim edenler de yok değildir. Bunlardan bir örnek vererek konuyu izah etmek istiyoruz: "Araplar kesin zaferi sağlayınca, Kürtlere karşı oldukça insafsızca hareket ettiler. Kürtlerin Zerdüşt olmaları, Araplara iyi bir gerekçe olmuştur. Kürtlerin mal, can ve ırzı Araplar için helal sayılıyordu. Halk katledildi, şehirler, kasabalar, köyler yakıldı, mallar yağma edildi. Kadınlar, kızlar, çocuklar da binek ve kasaplık hayvanlar gibi talan edildi. Bu tüyler ürpertici ve insan beynini alt üst eden       olay, İslam’ın büyük halifesi Ömer İbn Hattab'ın emriyle gerçekleştirildi.


Kürdistan'ı istila eden Müslüman Arap ordularının zulmü yüzyıllar sürdü.  Katliamdan kurtulanlar, İslamiyeti kabul etmelerine rağmen, yüzyıldan fazla süre; Kürtçe Farsça ve diğer diller ile konuşulması yasaklandı.  Arapça'dan başka bir dille konuşanların dillerinin ucu makasla kesildi.”


Bu iddiaların tarih kitaplarında hiçbir belgesi ve zayıf da olsa kaynağı yoktur. Bunlar tamamen uydurma ve iftiraya dayalı beyanlar olup, İslam fetihlerini karalamak ve İslamiyeti kötülemek amacıyla ortaya atılmış maksatlı uydurmalardır. Bu iftira belki tarihteki diğer ordular için geçerli olabilir. Ancak ilk dönem İslam orduları için bu hiç mümkün değildir.
Bu iddiaları yalın bir zihinle okuduğunuzda sanki Müslümanların üzerine bir yüz yıl arayla saldıran Moğol ve Haçlı ordularının saldırılarını okuyor gibi oluyorsunuz. Gerçekten yukarıdaki anlatılanlar gerek Moğol gerek Haçlı sürülerinin yaptıkları zulümlere benziyor. Ancak neresinden tutsan dökülen, -Müslüman orduları hakkındaki -yukarıdaki iddianın, tutar hiçbir tarafı olmadığını öncelikle belirttikten sonra şimdi bunları izah etmeye çalışalım.


Öncelikle Müslüman orduları kimseye insafsızca hareket etmemiştir. Tarih, Müslümanlara kucak açan, onları istekle bekleyen, onların emri altında yaşamak isteyen milletlerle doludur. Ayrıca Müslümanlar Zerdüştleri tıpkı Ehl-i Kitap gibi değerlendirerek onları zimmî statüsünde vatandaş olarak yaşatmıştır. On beş asırdır Müslümanların hakim olduğu yerlerde Zerdüşt, Hıristiyan, Süryani, Musevilerin yaşaması bunun en basit kanıtıdır.  Zimmî statüsündeki bu halkların malları canları, ırzları koruma altına alınmış ve yüzyıllar boyu bu topraklarda yaşamaları sağlanmıştır. Bırakın bir kimsenin konuşmasından dolayı dillerinin kesilmesini, devletin İran’daki divanları Farsça, Suriye’deki divanları Rumca, Mısırdakileri ise Kıptice tutulmuştu. Bu durum Emevi halifesi Abdülmelik dönemindeki resmi yazıların karışması endişesiyle Arapçaya dönüştürülmesine kadar devam etti.


Müslümanlara yönelik olan yukarıdaki iddianın yalanlığını tek bir örnek vererek ispatlayabiliriz. Sahabe orduları Cezire bölgesinin nerdeyse tamamını Ruha Anlaşmasına göre fethettiler. Bu anlaşmanın maddeleri aynen şu şekildedir: “Ben onların canları, malları, çocukları, kadınları, şehirleri ve değirmenleri için eman verdim; şu şartla ki onlar üzerlerindeki hakkı ödesinler. Köprülerimizi tamir etmeleri, yollarını şaşıranlarımıza yol göstermeleri de onlardan istediğimiz diğer şeylerdir. Allah, melekleri ve Müslümanlar şahit oldu.” Bir diğer varyantında; “bölge halkı Müslümanlara korunmaları karşılığı cizye verecekler, Müslümanlara karşı ihanet içinde olmayacaklar, Müslümanlar da onların canlarını ve mallarını koruyacaklar, kiliselerini yıkmayacaklar ve oturmayacaklar.


Bütün bölge Bizans zulmü altında inlerken Hıristiyan Süryaniler bile farklı mezhepten oldukları için zulüm görürlerken, Müslümanların bölgeye ulaşması ile bölge halkı adeta onlara kucak açmış ve:  “Başımızda Ortodoks külahı görmektense Müslüman sarığı görmeyi yeğleriz.” demişlerdi. Ayrıca bölge halkı gelen orduya ciddi bir mukavemet göstermeden bütün şehirleri Ruha anlaşması ile gelen sahabe ordularına teslim etmişlerdir. Çünkü Müslümanlar tarih boyunca fethettikleri toprakların halklarına dinlerini değiştirmeleri için bir zorlamada bulunmamışlardır.


Esasen Müslümanların fütuhatı genel olarak, bulundukları bölgelerde zulüm gören insanların topraklarına yapılmıştı. Şam bölgesindeki halklar Müslüman ordularını davul ve zurna eşliğinde karşılarken, İspanya’daki İspanyollar bizzat İslam ordusunu davet etmişlerdir. Aynı gerekçe Sicilya’nın fethi için de geçerlidir. Yani Müslüman orduları zulüm gören halkların bir kurtarıcısı olmuşlardır. Onları kurtarmak için gitmişler ve bu seferlere de feth adını vermişlerdir. Yani bir anlamda açmak anlamına gelen fetih, zulüm gören halkı esaretten özgürlüğe çıkarmak, esaret kapılarını açmak rahata kavuşturmak anlamında kullanılmıştır ki, tarihen de böyle olduğu gerçektir. 
O çağın gereği olarak işgal orduları ele geçirdikleri yerdeki bütün malların sahibi olurken ve bu gayet normal bir durum iken, Hz. Ömer bu işe müdahale edip ele geçirilen arazilerin yerli halkta kalması için yoğun bir uğraş vermiştir. Gerekçesi ise: “Böyle devam ederse fethettiğimiz topraklar Arapların olacak yerli halk da Arapların kölesi, hizmetlisi (marabası) olacak ben buna razı olamam” demiştir ve bu toprakları gazilere vermeyip yerli halkta kalmasını sağlamıştır.


Yukarıda aktarmış olduğumuz, Müslüman ordularına yönelik olan bu iftiraların muhatap alınıp cevap verilmeye bile değmeyecek kadar seviyesiz olduğu için hiçbir ilmi değeri de yoktur. Zaten hiçbir tarihi kaynağa dayanmamaktadır. Bu sebeple son olarak şunu belirtmek gerekir ki; Müslüman orduları bu bölgelere geldiklerinde bölgedeki şehirlerde ağırlıklı olarak meskûn olarak bulunan Süryani, Rum,  Ermeni gibi değişik din ve mezhepten birçok grup mevcuttu ki bunların hiçbirine dokunulmamıştı. Üstelik İslam ordularına bu bölgelerde az da olsa mukavemet eden varsa Zerdüştler değil Hıristiyanlardı. Bu sebeple ilk önce onlara karşı katliam(!) yapmaları gerekirdi. Eğer bu orduların hedefi birilerine zulüm etmekse neden bu din mensuplarını ilk fetihten günümüze kadar hoş tutmuşlar birlikte yaşamışlardır? sorusuna cevap verilmelidir.


Bu tür iddiaların yalan ve iftira olduğunu sadece İslam tarihi kaynakları değil, o dönemin şahidi olan Süryaniler gibi değişik unsurların kaynaklarında da şahitlik edilmektedir. Meseleyi fazla uzatmadan konunun izahına daha detaylı ve belgeli yardımcı olması için bu konuları detaylıca izah eden yayınlanmış bir makalemizi aynen buraya almak istiyorum. Bu makalede bu tür iddialara gereken cevaplar verilmiştir.

<< Önceki Sayfa - Sonraki Sayfa >>